2011 NDS Edebiyat Ödülü’nü Kazanan Sayın Yalçın Tosun’un konuşması

Merhaba,

2009 yılının sonunda yayımlanan ilk kitabım ‘Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’in böyle değerli bir kurumun adını taşıyan bu ödüle, bu kadar değerli jüri üyeleri tarafından lâyık görülmesi beni çok sevindirdi. On altı kısa öyküden oluşan kitabımı yazarken ve genel olarak edebiyatla aramdaki ilişkide inandığım bazı şeylerden söz etmek istiyorum size.

Tüm hayatım boyunca sözcüklerin önemi kadar sessizliğin önemine de –bazen daha fazla olmak üzere- inandım. Bazen tek bir bakış ya da bir hareketin yüzlerce sözcükten daha değerli olabildiğini, söylediklerimizin bizi anlatmada aslında ne kadar yetersiz kaldığını gördüm. Bu yüzden sözcüklerden geçerek kurduğum öykülerimin, binlerce anlam yüklenebilecek hareketlerin de yardımıyla, okurun zihninde gerçek, büyük, beyaz ve parlak boşluklar yaratmasının yolunu aradım hep. Böylece, anlattığım kısacık öyküler bittiğinde başlayacak yeni öykü artık okurun da öyküsü olacaktı ve bilerek anlatmadığım her şeyi, o şefkatle büyüttüğüm boşlukta okurla birlikte yaratacaktık. İşte bu öyküleri biraz da okurla aramızda, susarak büyüteceğimiz yeni bir dili kurmak için bir adım olsun diye yazdım. Çünkü karşılıklı susmanın, bakışmanın ve düşünmeden yapıverdiğimiz –bazen biraz hesaplı da olsa- o anlık hareketlerin bizi sözcüklerden daha çok ve iyi anlattığı bilgisine inanıyordum ve buna hâlâ inanıyorum.

Öykülerimi dokurken her zaman fenerim olmuş olan bu bilgiyi nasıl edindiğim üzerine düşünürken hatırıma babam ve çocukluğum boyunca bana neredeyse her gece anlattığı o aynı masal geldi. O masalı nereden öğrendiğini ya da başka bir masal bilip bilmediğini hiç sormadım ona. Her gece uykuya direnerek ve inatla masalın sonuna kadar dinler –hatta izlerdim- babamı. Artık ezbere bildiğimden, masalın sözcüklerinden öte bir bağ oluşmuştu sanırım aramızda. Nerede derin bir nefes alacağını, nerede ne kadar susacağını, nerede sesini yükselteceğini, hangi sözcüğe vurgu yapacağını bilirdim. Masal bitince bir süre sessiz kalırdı babam, bense hep susardım. Paylaştığımız bir şey olmuştu o masal, bittiği her defasında, aslında yeni bir şey doğuyordu aramızda. Her bir sözcüğün, susku anının ve -gerçekten yaşanabilirse- bir anı paylaşmanın önemini sanırım en çok o zaman, babamdan öğrendim ben. Okuyan ve yazan bir kişi olarak kitaplarla ve okurlarla kurduğum ilişkinin temelinde bu duyguların izinin olduğunu sanıyorum.

‘Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’in layık görüldüğü bu değerli ödülü bana bilerek ya da bilmeyerek öğrettiği her şey için babama ithaf etmek istiyorum.

Hepinize çok teşekkür ederim.